Yasağı ve Despotizmi Taşımak: Damızlık Kızın Öyküsü

Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi.

 

Kitap satış sitesinin birinde böyle tanıtılıyor Damızlık Kızın Öyküsü…



Bu romanıyla distopya türünün en başarılı örneklerinden birini veren Atwood, kitabında bir rahime indirgenmiş damızlık kızların öyküsünü anlatır. Kitabı “en başarılı örneklerinden biri” olarak nitelendirmek yerine, türün yazılış amacına da uygun olarak “en korkunç örneklerinden biri” olarak nitelendirmek yerinde olur. Öyle ki, Atwood’un tasvir ettiği dünya ve bu dünyada görülen uygulamalar, böylesi bir dünyada yaşama ihtimaline karşı okuru dehşetin sınırlarında dolaştırır.

 

Romanda, bir felaketten sonra dünyanın içinde bulunduğu durum anlatılır. Kitabın sonuna eklenen “Tarihsel Notlar” bölümünde Damızlık Kızın Öyküsü’ne bir kasa dolusu kasete alınmış ses kayıtlarından ulaşıldığı, buradaki bilgilerin her şeyi tam olarak yetmediği ve bu bilgilerin doğruluğunun ispatlanamayacağı söylenir. Dolayısıyla burada kasetler alt metni oluşturur. Tarihsel Notlar bölümü ise çerçeve metni.  Tarihsel Notlar bölümünde zamanın 2195 yılı olduğu görülür. Aynı bölümde bu kasetlerin en az 150 yıl öncesinden kalmış olduğu da söylenir. Bu dikkate alınırsa 1985 yılında yazılan bu roman, 1985 ile 2045 arasında bir zaman dilimini ele alır.

 


Bu romanı diğer distopyalardan farklı kılan ise bu dünyada kadınların durumu. Gilead adı verilen teokratik bir rejimin hâkimiyeti ele aldığı dünyada sadece bir grup kadın üreme yetisini kaybetmemiştir. Doğurgan kadınlar, insan ırkının devam etmesi için yaşatılırlar ve Gilead rejimine hizmet edenler tarafından belirli süreler dâhilinde damızlık olarak kullanılır. Onlar birer “hayat taşıyıcısı”dırlar. Bilinen anlamıyla taşıyıcı annelik. Fakat bu kadınlar anne değil birer damızlıktır. Çocuk doğurmak için kullanılan makinelerdir. Doğurganlığını kaybetmiş kadınlar ise kolonilere sürülmüştür.

 

Damızlık kızlar, kendilerine uygun görülen kıyafetlerle toplum içerisinde etiketlidir. Bir isimleri yoktur “hayat taşıyıcıları”nın, ait oldukları erkeğin adıyla anılır. Onlara çocuk doğurmak hariç her şey yasaktır. Kendilerini öldürmeleri, düşünmeleri, âşık olmaları, makyaj yapmaları… Kurallara uymayanlar ölüme kadar giden cezalara çarptırılırlar.  Dahası her bütçeye uygun damızlık kızlar bulunur. Düşük bütçeli aileler için “ekonokadın” vardır.

 

Kırmızı merkez tarafından yönetilen damızlık kızlar, doğurganlıklarını düşürecek faaliyetlerden uzak durmak zorundadır. Sigara içemez, alkol tüketemezler… Öyle ki, kırmızı merkez tarafından eğitimlerden geçirilirler ve doğurganlık artırıcı egzersizler yapar.

 


Kitabın kurgusal olarak da önemli yanları vardır. Bunların başında zamanda sıçrayışlar gelir. Zamanda sıçrayan kahraman anlatıcı bir gelecekte bir geçmişte bulunur. Ne var ki, bu sıçrayışlar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaz. Okurun uyanık olması ve bu geçişleri fark etmesi gerekir. Bir diğer önemli yan da finalin belirsiz bir sonla yapılması. Atwood burada okurun düşünmesini ve sonu tamamlamasını ister.

Özet olarak Damızlık Kızın Öyküsü, farklı kurgusu, ustaca üslubu ve konusu itibariyle distopya türünün enlerinden olarak gösterilebilir. Konunun kadınlar üzerine olması feminist distopya türündeki boşluğu büyük bir tuğla ile doldurur.